30 Eylül 2013 Pazartesi

Bratislava-Viyana-Brno-Prag-Wroclaw-Krakow-Kosice-Budapeşte Gezisi

-Hiç görmedikleriniz, duymadıklarınız-(2013)

Hazırlık aşaması;
ROTAMIZ
 İlk önce pasaportları alıp vize işlemlerine başladık, bunun için bayağı bir plan değiştirdik, çünkü WİZZ AİR firmasının İstanbul- Budapeşte uçağı çok uygun fiyatlıydı ama İzmir’de Macaristan konsolosluğu yoktu, o yüzden ilk girdiğimizi ülkeden almaya kalkarsak İstanbul'a gitmemiz gerekecekti. Fakat netten okuduğum yorumlara bakmayarak, ilk giriş yapacağım ülkeye değil de en çok kalacağım ülke olarak göstereceğim Avusturya’ya vize almayı kararlaştırdık. Bunun için birkaç tavsiye;
1-ÖNEMLİ ; Almanya, Hollanda, Belçika dışında başka ülkenin Schengen vizesiyle başka bir ülkeye çok rahat giriş yapabilirsiniz sıkıntı yapmayın, sadece bu ülkeler kendi vizelerini görmek ister, diğerleri problem değil.
2-Vize alacağınız ülkede tek göstermeniz gereken şey o ülkede diğerlerinden daha fazla kalacağınızı belgelemeniz.
3-Yapacağınız seyahat programında fazla otel rezervasyonu olmayan gün bırakmayın, vizede sıkıntı oluyor, yani 15 günlük seyahatin en az 10 günü otel rezervasyonu olsun.
4-Ben rezervasyonları www.hostelbookers.com ’dan yaptım, iptal sigortasını da seçin rezervasyon başı sadece 5tl ödersiniz, sonra iptal ettirebilirsiniz. Fakat iptal için hostellerin mail adreslerine tek tek mail atmanız gerekecektir. Ücretsiz rezervasyon yapan sitelerde varmış ben bilmiyorum, onlara da bakabilirsiniz. hostelbookers en ucuz hostel sitesi ayrıca, daha ucuzunu ben bulamadım.
5-Budapeşte için WİZZ AİR hava yoluna bakın mutlaka 29£ dahi bilet var, ayrıca bagaj alabilirsiniz, yinede avantajlı oluyor. Gidişte bagaj problemi filan yapmadılar ama gelişte bilgisayardan alacağınız çıktılar bilet yerine geçiyor mutlaka çıkartın onları ceza yersiniz. Dönüşte daha fazla inceleme vardı, bizim gidişte Check yaptığımız kağıtlara bakmadıkları için, gelişi çıkarmadık, ama onun için kişi başı 30£ istediler. Tabiki vermeyip alt kattan 4 tanesi 10£ ya çıkardık.
Vize 7 günde çıktı 15 gün kalışlı multi vize. Sıkıntı yok hemen verdiler. Avusturya denildiği gibi çok kasmıyor, ben yorumları okuyunca korkmuştum, üstelik ilk gideceğimiz ülkede değildi. Ayrıca arkadaşın biri açık öğretim öğrencisi olduğu, çalışmadığı halde çok rahat bir aylık vize aldı. Benim vizede hata oldu, seyahatle alakasız bir zamanda 5 günlük vize vermişler, gittim aracı firmaya VFS’ye yani, aldılar pasaportu geri 2 gün sonra istediğim gibi düzeltip geri verdiler.
Bizim planladığımız geziden bahsedeyim kısaca.
4 kişiyiz, yazdığım güzergahlar da seyahat planlamıştık planlandığı gibi de oldu. Daha öncesinden Budapeşte havalananından www.autoeurope.com.tr sitesinden Opel-Astra kiraladık. Aslında 4 kişiye yetecek bir araba değil ama daha önce orada ücretsiz değiştirebilirler diye duyduğumuzdan en ucuzunu kiraladık. Dedikleri gibi de oldu orada söylediğimizde Opel Zafira ile ücretsiz değiştirdiler, biraz fazla yakıyor ama tam istediğimiz gibi bir araçtı; geniş, rahat ve konforlu.Bu konuda da birkaç tavsiye
-Ucuz olanı kiralayın orada ücretsiz değiştirme imkanınız var, olabilir de olmayabilir de şansınıza artık
-Alış ve veriş saatlerini mutlaka düzgün şekilde belirtin biz 3 saat geç verdik diye 160£ para istediler 29£ ile anca kurtardık.
-Her istedikleri parayı kabul etmeyin, diretin belki başka yol bulunur.
-Bize başka ülkeye çıkacak mısınız diye sordular, her ülke için ayrı günlük para isteyecek. Bizde hayır dedik, o kadar vermeye niyetimiz yoktu. Sorun olmadı çıktık gezdik geldik. Fakat bu bir risk, size yaptıkları sigorta başka ülkede geçerli olmayabilir, yani kaza gibi şeylerde problem olabilir.Bize polis durdurursa ceza yersiniz dedi, fakat defalarca ceza yedik ama hiçbiri bundan değil, sıkıntı olmaz :)

Tatil Başlıyor


BRATİSLAVA

1 saat gecikmeli indik. WİZZ AİR firmasından maşallah uçak içinde parfüm bile satıyor hostesler gezdiriliyor parfüm diyerek. :) bir ara pilotun bile simidieee diye bağırarak gezmesinden korktuk. :) Kiraladığımız arabamızı daha iyi bir modelle değiştirip Budapeşte yollarına çıktık, hedefimiz direk Bratislava’ya geçmek en son Budapeşte’ye uğramaktı, fakat acıktığımız için yol üstü İzmir’in Basmane’si sayılabilecek bir yerde mola verdik başladık yiyecek bir şey aramaya, uzun uzun gezdikten sonra pizzada karar kıldık. Büyük boy söyledik iki kişi için ama ne büyük boy, bir pizza masanın yarısını kapladı :) Ayrıca tavsiye; ben acılı filan olsun diyerek Mexican pizza söyleyeyim dedim, fakat onlarda bu Meksika fasulyesiyle olan bir çeşitmiş.Yani fasulyeli pizza yemeye çalışarak aslında ilk aç kalma seansımız da başlamış olduk :) Sonra Bratislava’ya doğru yola çıktık, 2 saatten fazla sürüyor. Şehir ölü gibiydi içecek yer filan aramaya başladık, oranın İstiklal Cad. denebilecek caddesinde bile 10-20 kişi anca var yoktu yani, o kadar. Hostelleri önceden internetten alın yoksa burada 15£ dan aşağı hostel bulamazsınız. Biz hep banyo-wc içinde odaları seçtik, yoksa daha ucuzları olabilir. Bu konuda 4 kişi olmak şans yaratabiliyor, çünkü 4 kişilik odalar var ve yanımıza başka biri gelemiyor.

BRATİSVLAVA- Obchodna Sokağı








En meşhur barlarından biri olan SLOVAKIA PUB’a uğradık, dekorasyon ve içi çok güzel, normal içip muhabbet etmek için iyi bir bar, aynı zamanda da ucuz bir restoran. Böyle bir şey arayanlara iyi bir tavsiye gidin. Akşam eğlenmek için bir yerler aradık, saatlerce sormamıza rağmen böyle bir yer yok diye vazgeçmek üzereydik ki 20. sorduğumuz kişi olan siyahi arkadaş HAVANA PUB diye bir yeri önerdi, hadi gelin beraber gidelim dedi. İyi bir gününe denk gelirseniz eğer Avrupa’da bence en tat alınabilecek yerlerden biridir. Latin müzikleri çalıyor, çok samimi güzel bir ortam, Latin müzikleri eşliğinde ucuz birayla dans edebilirsiniz. Ortamı güzel ve sıcak. Fakat ertesi gün tekrar gittiğimizde aynı ortamı bulamadık, o yüzden iyi bir güne denk gelmelisiniz diyorum. Mekan küçük sadece bu da bazen avantaj bazen değil :) Orada 03.00’e kadar eğlenip gece meşhur OLD TOWN meydanına çıktık. Herkes gündüz gezer bir gece yarısı gezmeyi daha güzel bulduk. J Ama hala kalacak yerimiz yok. Bu saatten sonrada bulamayız diyip arabada yatalım dedik. Yerler full dolu zaten. Sonra biraz şehrin dışında 

HOSTEL PLUS, bunların hepsi hostelin bloğu :)
HOSTEL PLUS diye bir yer bulduk gittik kapıyı çaldık, zili çaldık tıınnn açan filan yok. 4 büyük bloktan oluşan devasa bir hostel,bizde ki KYK yurtlarının aynı yapısına sahip. Sonra arabadan başka şansımız olmadığını anlayınca benzinliğe çekip uyuyalım dedik. O da ne trafik polisi arkamızdan siren yapıyor. İlk günden şanssızlığın böylesi, ehliyet-ruhsat problem yok. Sonra kibarca alkol testi yapabilir miyiz dediler. Bu kadar kibar polis hiç görmedik tabi bizde rastlanır şey değil. Testte 0.17 promil çıktı yani bir bira etmez aslında ama bizdeki gibi 0.50’ye kadar serbest değil. Aklınızda olsun sınır 0.00 J yani tek birada içseniz yola çıkamazsınız. Ceza sistemi ise promil başına 10£, ne yaptıysak olmadı kar edelim, pahalı yerde kalmayalım derken 170£ ceza ödedik.Fakat bu ilk değildi, şanssızlıklar dizisi ilk günden başlamış oldu böylece. Cezayı peşin ödüyorsun ve promil başına 10£’luk kartlar veriyorlar. Yine de arabada yattık.
 Ertesi gün hemen HOSTEL PLUS ’a gidip 10£’ya 4 kişilik oda tuttuk. Meğerse gece hostelin arka kapısından girmeye çalışıyor muşuz ondan kimse bakmıyormuş :) Hostel’de tıpkı Hostel filminin geçtiği yer gibi. 4 Blok ve eğer C blokta kalıyorsanız labirent gibi karanlık, ıssız ışıkları yanıp sönen koridorlardan geçerek yaklaşık 10-15 dakika yürümeniz gerekiyor. Odalar fena değil, şehire biraz mesafesi olsa da tavsiye edilir. BRATİSLAVA KALESİ görülmesi gereken bir yer. fakat aşırı tadilattan yepisyeni duruyor, tarihi hava yok pırıl pırıl :) Mekanlar ise MİCHAEL’S KAPISI’nı geçince başlıyor. Az ileride dünyanın en dar evini göreceksiniz. Fakat şaşırmayacaksınız çünkü bizde daha darları mevcut :) Kapıyı geçince yine ortada yerde şehirlere uzaklıkları gösteren bir pusula mevcut, içinde İstanbul’u görmek bizi sevindirdi. Klasik gezilecek yerleri gezdik bunlar internette mevcut. Ayrıca yemekleri iyi değildi. En son Antalya kebapçısı vardı bir bakalım dedik, adam Makedon çıktı. Nereden buldun Antalya'yı :) Yemedik gerçi daha ilk günlerden kebap yemek olmazdı. Sağlam, güzel yemek yiyelim dedik çok kötüydü ve aklınızda olsun gittiğimiz yerlerde ekmek hep ekstra ücrete tabii. Ne yiyorsunuz lan siz…:)


VİYANA
HOFSBURG SARAYI
Gece arabada kaldığımızdan dolayı sabah donmuştuk. Sabahtan yola çıkıp, amacımız Viyana’ya bir an önce varıp günümüzü değerlendirebilmekti. Ama m alesef sadece hosteli bulmamız 4 saat sürdü. Aslında hemen merkezin dışında metronun dibinde bir yerdeymiş fakat ne yerini navigasyon tam gösteriyor ne de bilen biri var. Hosteli bulup saatler sonra yerleştiğimizde saat 6’ya yaklaşıyordu. A&O WIEN HAUPTBAHNHOF HOSTEL yerini biz çok zor bulsak da çok güzel bir hosteldi, etrafını arabayla en az 10 kez tavaf ettiğimizi hosteli görünce anladık.. :) . Fakat çok enteresandır ki çarşaflar için ayrı para veriyorsunuz (3,5£), otopark içinde ayrı (20£). Yine de kaldığımız en temiz ve güzel hosteldi diyebilirim. 
Ardından arabayı hostelde bıraktık, başladık metroya binip gezmeye, hava kararıyordu. Burada Türk mahallelerinin bazıları maalesef ki bir zamanlar getto olarak kullanılan yerler ve hala getto sayılabilir. Türklere karşı acayip bir yargı var. Zamanında ne olmuş ne bitmiş bilmiyorum ama çok sevmedikleri bir gerçek. Metro girişinde insanların size cevap vermemek için manevralar yapmasına karşı bizde bir süre ülkeyi değiştirelim bakalım dedik :) Bir arkadaş kıza yer tarifi sorarken muhabbete başladı. Kız doğal olarak nerelisiniz diye sordu arkadaş Yunanım dedi. Kızın ilk lafı ise Elenika oldu :) meğerse kız Yunanistan’da 3 sene çalışmış, yunanca su gibi tabiki :) bizimki kaldı böyle biz gülmekten yerlere yattık :)
Viyana’nın neresine bakarsanız ayrı bir tarih kokuyor, bilmiyorum her türlü tarihi sanatı içinde barındıran başka bir şehir var mıdır? Ne kadar sanatçı var yolu mutlaka buraya düşmüş. AZİZ STEPHAN KATEDRALİni mutlaka gezin, ayin varken içinin bir kısmına almayabilirler ama inat edin girin, ben girdim ama arkadaşların ikisini almamışlar daha iyisini görmedim bu katedralden büyülendim adeta. Ardından yürüyerek KARTNER STRASSE’den geçin ana caddesi burası sayılır zaten. HOFBURG SARAYI’nı akşam görseniz daha güzel muhteşem ışıklandırması var. BELVEDERE SARAY’ını mutlaka gezin, bahçesi geniş büyük bir yer zamanında hediye olarak verilmiş. Biz gittiğimizde Egon Schile’nin resim sergisi vardı. Her yer zaten Viyanalı Gustav Klimt’in resimleriyle dolu, bayağı bir reklamını yapıyorlar. Eğer ki tüm müzeleri, tüm tarihi yerleri gezmem gerekli değil, temel yerleri göreyim derseniz sanırım bunlara birkaç eklemeyle yeterli olacaktır. Hepsini gezmek isterseniz, bizim gibi Viyana’ya 2 gün değil de en az birkaç hafta ayırmanız gerekecek.

BELVEDERE SARAYI
Akşam iyi yerler bulamadık, Barlar sokağı maalesef damsız almama gibi bir dangalaklığa sahip mekânlardan oluşuyor. Arkadaş ben oraya turist gelmişim, Türkiye’yi belli nedenlerden kısmen anlayabiliyorum ama Avrupa’nın göbeğindeki bu korkuyu hiç anlamadım. Normal içmek için barlar var fakat eğlence mekanları Türkiye gibi, özelliksiz geldi bana, gerçi tek gecede ne kadar izlenim edinebildiysek onları aktarıyorum. Fakat biz rahat durmadık tabiki tek gecede bile unutulmaz anılarımız oldu :) 
Yerini hatırlayamadığım bir caddede birer sandviç yedik, adam Macar’dı , Türkleri seviyordu, çokta güzel büyük sandviçi ucuza yedik. Ondan mekan öğrenelim derken bulunduğumuz yerin aşağısındaki mekanları Türkler işletiyor, üst taraftakileri Balkan ülkeleri dedi. Bizde balkanlara doğru yola çıktık, biraz gezdikten sonra bir bara oturduk. Sırp barıymış, gerçi hallerinden belliydi, bizde girince biraz dikkat çekmedik değil :) bir masaya oturduk, yan masaya bir süre sonra kızlar oturdu, masalarımız sırt sırta olduğu için bizden iki kişinin sırtı kızlara değiyor mecburen. Bu yüzden birkaç çarpışma ve özür dilemeden sonra kızlar ingilizce bilmediğinden translate programıyla bize nerelisiniz diye sordular. Muhabbet muhabbeti açtı diyemeyeceğim ortak dil olmadığı için konuşamıyorlar, sonra biz buralarda güzel yerler var mı gibisinden bir soru sorduk, onlarda biz gidiyoruz gelin dediler. Beraber mekana gittik, içeri girişte Pentagon’a giriyormuşuz gibi arama yaptılar bize, artık neyle girmeye çalışıyorlarsa içeri buralarda :) Sırp cluplarından biri burası da içeri güzel hareketli bir yerdi. Herkes neredeyse Sırp ama millet olarak aramız pek iyi olmadığı için biraz çekindik açıkçası, adamlar hayvan gibi ve hepsi bize bakıyor :) Kızlar biraz oynayıp bir şeyler içtikten sonra başka yere gidelim dediler. İlk tereddüt ettik, güvenmedim şahsen pek. Yolda isminin Sisi olduğunu söyleyen kız gelene geçene laf atmaya başladı, biz geri dönelim filan derken, arkadaşın biri kızların peşinden sürükledi bizi. Yakın dedikleri diğer mekana 20dk yürüme, bir otobüs, bir tren ve bir tramvay sonucu ulaştık :) :) Gelelim asıl şoka, Sisi yolda giderken arkadan biri buna Zeynep diye seslendi :) sonra kız başladı yolda İbrahim Tatlıses, Emrah şarkıları söylemeye :) :) ikisi de Türk çıktı kızların ve götürmeye çalıştıkları mekan Anaconda adında bir Türk pavyonu ve bu kızlar 20 yaşlarında anca. İçeri girdiğimiz gibi çıkmamız bir oldu mekandan. Tramvay bitmişti gece 25 dakika metroya yürüyüp, oradan U1 metrosu ile otelin olduğu Hauptbahnhof’a ulaştık. Sırp sokağında nasıl bu kadar rastlantı olabilir, nasıl rastgelebilir anlamadık ? ama unutulmaz geceydi. 


BRNO





BİRA FESTİVALİ :)
Viyana’yı gezdikten sonra akşama doğru yola çıktık. Çek Cumhuriyeti’ne girdiğimiz anda kendimizi markette bulduk, fiyatlar birden düşmüştü, ne alacağımızı şaşırdık. Viyana’nın yarısından daha düşük fiyatlarla karşılaştık. Bira markette 1 litresi 2 tl’ye kadar düşmüştü, abur cuburlar 50 kuruşa denk gelmeyen fiyatlarla satılıyordu. Tabiki doldurduk her şeyi yola devam ettik. Brno’ya vardığımızda hepimizde pahalı büyük bir şehirden kurtulmuş, sevimli, sempatik bir şehre giriş yapmanın sevinci vardı.
GÜZEL BİR RASTLANTI
İlk başta Brno bize sakin bir yer gibi geldi, hemen change ofis aramaya başladık ama nafile, yok her yer kapalı barların ve kebapçıların dışında. Bir de her yer casino ufak ufak atari salonu gibi yerler. Biraz içlere doğru gittik ki ne görelim; ileride büyük bir kalabalık toplanmış ama ne yapıyorlar anlayamadık, çok kalabalık, tüm Brno orada gibi. Biraz daha gittik ki bira festivali varmış. Etraf onlarca çeşit çeşit bira kaynıyor ve en pahalısı 3,5 tl, birden cennete miyiz diye birbirimizi dürtmeye başladık :) Fakat para bozduramıyoruz tek Kronumuz yok. En son bir ufak marketten rica ede ede biraz para bozdurmaya ikna edebildik. 1 £ = 25 Koruna (CZK) kurunda paramızı bozdurduk ki kurları bilmediğimiz için kazıklandığımızı düşündük, fakat sonra anladık ki Çek’in en dürüst insanları buradaymış. Az miktar para bozabildi market, o para bitince Casino’ya girip rica ettik aynı kurdan bozmayı kabul etti ama o da az miktar bozdu, ya da biz ucuz diye fazla fazla harcadık. Bira en pahalı yerde 35 CZK, biz hepsinden tatmaya çalıştık. Yalnız dikkat edin bazı Çek'ler çok uyanıktır. Bir yerden 3 bira aldım, fakat arkadaş kendi birasının parasını ödedi ama adam ödenmiş birayı tekrar benim verdiğim paradan kesmeye çalıştı, biraz atışma ve ısrar sonucu aldım parayı geri, yedirir miyim lan size :))
Çok kalabalıktı ve hep öğrenciydi. Masada otururken birkaç kişiyle muhabbet etmeye başladık, Luca, Rene ve Luca’nın ismini hatırlayamadığım kız arkadaşı. Gece artık herkes dağılmaya başlayınca bize undergrand parti var gelmek ister misiniz diye sordular. 
UNDERGRAND PARTİ- ESKİ FABRİKA
Onlarla birlikte arabayı alkollü olduğumuz için bırakıp taksiyle partinin yapıldığı eski bir fabrikaya gittik. Dışarıdan imkanı yok burasının konserlerin yapıldığı, partilerin olduğu bir yer olduğunu anlayamazsın ki zaten çok bilende yok burayı. Paramız yine tükendiği için arkadaşlardan aynı kura tekrar para bozdurduk :)Girişte kolumuza damga vurup içeri aldılar ama böyle bir yer burada olsa patlardı gerçekten. İçeride sağlam bir undergrand konser vardı. Kadının sesi harikaydı ve herkes kendinden geçmişti. Böyle bir yerde elbette her türlü malzemede kolay bulunabiliyor. İçerisi çok fazla dizayn edilmemiş, duvarların birazı yıkık, eski dökülmüş bir fabrika, biraz loş ışık, iki yırtık eski kanepe bir barla süper mekan olup çıkmış. Muhteşem şarkılar eşliğinde kendimizden geçtik. Gezinin en keyifli anlarından biriydi diyebilirim. Size tavsiye edemem çünkü neresi olduğunu hatırlamıyorum, tabela filan yoktu. Taksinin sadece 100 CZK götürdüğünü biliyorum ve çıkışta taksi bulamadık yürümek zorunda kaldık, toplam merkeze 20 dk da yürüyerek vardık.
Ardından geceyi tabiki arabada geçirdik. Ertesi gün sabah Prag’a doğru yola çıktık ki bence Brno bir günü daha hakkediyordu…. 

PRAG


PRAG KALESİ GECE TUNA KARŞISINDAN GÖRÜNÜŞÜ
Sabah arabada uyandık ve yine tabir-i caiz ise bir yerlerimiz donmuştu. Prag’a doğru yola çıktık. İlk önce para bozdurmamız gerekiyordu ama Prag’da Change ofislerde çok dikkatli olun her türlü iş dönüyor bunlardan bir kaçını anlatıcam. İlk önce Prag’da para bozduracaklara hayati tavsiye sakın ola ki yolda paranızı bozayım diyen birine ne kadar yüksek fiyat verirse versin paranızı bozdurmayın. Biz bu oyuna geldik, bir andaki gazla 200 £ bozdurduk adamların verdikleri paralar sahte değil, onların yerine Fronti yani Macaristan parası veriyorlar, tabi o kadar ülke görünce insan hafızasında paralar birbirine giriyor. Olay şöyle oldu; Prag’da her ofiste kurlar birbirinden çok farklı Brno’da 1£=25 CZK iken Prag’da bu oran 17 CZK’ya kadar düşüyor. Sonra ofiste konuşurken adamın biri dışarıdan bizi çağırdı gelin ben 25’den bozayım dedi. İlk önce kabul etmedik, başka ofisler gezerken adam yeniden geldi. Bizde paraların örnekleri olduğu için, tek şüphemiz sahte olmasıydı karşılaştırdık hepsi aynı. Fakat mevzu size Koruna yerine çok çok daha değersiz Fronti veriyorlar. Bizde yedik maalesef, böylece ilk dolandırıcılık vakamızı da yaşamış olduk. Diğer bir hayati tavsiye ise para bozduracak yerlerden sadece Araplara bozdurun, her zaman en yüksek fiyatı onlar veriyor. Her yeri gezdik oranın yerel halkı dahil hepsi aynı şeyi söyledi. Tek güvenilir para bozdurma yeri Araplar, unutmayın. Ayrıca Prag çok güzel bir şehir ama her şey turisti kazıklamaya yönelik. Yani arabayla gittiyseniz ara sokaklar dahil tüm yerler rezerve yani renk renk belirlenmiş alanlar var, bazıları şahıslara ait, bazıları ise paralı ve ücreti tam hatırlamıyorum ama tam gün araba orada duracaksa eğer 20£ gibi bir ücrete tekabül ediyor ki tam bir soygun. Neyse ilk gün çok bir şey anlamadık açıkcası, çünkü gelir gelmez dolandırıldık ve o gün hep moral bozukluğuyla geçti. Kaldığımız yer Hostel City Center. Merkeze yakın ama içi de kendiside kötü. Kaldığımız en kötü yer diyemem ama sıralamada üstte yer bulur. Hırsızlık üst seviyede bu şehirde. Arabamızı bile kale gibi bir yere park ettik Hostel’in onun için bile 40£ istedi ama 20£’ya anlaştık. İki kapı geçiyorsun öyle arabaya ulaşıyorsun, bunları görünce nasıl bir yere geldiğimizi sorgulamaya başladık :)
KARLOVY LAZNE
            www.karlovylazne.cz
Akşam anca kendimizi toplayıp, oranın en iyi mekanlarından dedikleri Tuna nehri kenarındaki Karlovy Lazne diye bir eğlence mekanına gittik. İçerisi güzeldi fakat sanki İngilizlerin lise mezuniyet partisi vardı, yaşlar hep lise çağı J Gerçi burada insanlar anca haftasonu eğlenebiliyor o yüzden sadece turistler vardı mekanda. 3 katlı bir mekan, güzel bir gününe denk gelirseniz hiçte fena değil. Güzel eğlenilebilir.
ST. VITUS CATHEDRAL
Tarihi yerlerden Prag Kalesi görülmelidir, özellikle akşam Tuna’nın karşısından ışıklarını görmelisiniz. Zaten kaleye giderken bir sürü yeri de görmüş olacaksınız, Charles Bridge filan. Bu köprünün karşısında hemen Kafka müzesi var. Kale içinde ortaçağ şövalye kıyafetleri, ortaçağ işkence müzesi filanda var. En büyük kalelerden biri burası, içini gezerken kalede olduğunuzu unutuyorsunuz o kadar büyük. Bunun dışında St. Vitus Katedrali’ni özellikle tavsiye ederim, biz şansa burayı gezerken yağmur vardı ve burası yağmurlu havada daha güzel gözüküyor. Özellikle su giderleri muhteşemdi.Diğer yerleri ise internetten kolayca bulabilirsiniz. Prag bence Viyana’dan sonraki en güzel tarihi kenttir, bizim gezdiğimiz ülkeler arasında.


CROSS BAR
Akşam ise nette denk geldiğim Cross Bar’a gitmeyi planladık, fakat soruyoruz ne duyan var ne gören. En son netten adresi alıp yola çıktık, biraz şehrin dışında bir yerde. Yine bulamadık tabiki, yaşlı bir çifte arabalarına binmek üzereyken soralım dedik. Yarım yamalak İngilizce ile anlatamadılar, bizi takip edin götürelim dediler. Böyle de iyi insanlar işte. Burası gittiğim yerler arasında en güzel olan mekandı.Mekan tamamen makine parçalarından yapılmış dekorasyonla dolu. Lambaların çevresi araç silecekleri ile monte edilmiş, duvardaki lambaların üstü limon sıkacağı kaplı tasavvur edemediniz değil mi? Görmek lazım çok güzel mekan ama tam uyuşturucu mekanı ki içeri esrar kokusundan geçilmiyor. Her şey var içeride. Tekno tarzı bir müzik var hep aynı tempo aynı müzik çalıyor, söz filan yok ritm aynı, gece boyu devam ediyor. Kafanız güzel oldu mu dünyanın en güzel yeri, eğer ayıksanız çekilecek çile değil. Bence kesin görülmesi gereken barlardan ilki burasıdır. Hayran kalacaksınız. Prag’da uyuşturucu da serbest sanırım, her türlü şey her yerde mevcut.
Prag’da daha çok şey yaşadık onlarda bize kalsın. Kabaretler meşhur gitmek isterseniz Darling Cabaret tavsiye edilir. Küçük yerlere gitmeyin, bizim pavyonlar gibi. Darling Cabaret'e ben gitmedim, o gün otelde yatmayı seçtim ama bizimkiler öve öve bitiremedi.


WROCLAW



Wroclaw ana meydan
Wroclaw ilk girişte hoşumuza gitti şirin güzel bir şehir bence. Hostel’e yerleşirken kadın “offf yine mi Türkler” gibisinden bir laf etti, belli ki bizi gördüğüne memnun değildi. Sonra kuzene “niyeyse buraya yalnız gelen Türk erkekleri çok görüyorum” dedi, kuzende “bende nedense Türkiye’ye yalnız gelen Polonyalı kadınları çok görüyorum” dedi, kız birden yumuşadı kem küm yapmaya başladı :)
Hostel Wrolislava kaldığımız yerin adı merkeze yürüyerek 15 dk temiz iyi bir hostel fakat girişteki ırkçı girişimlere dikkat ;)Akşam bir caz grubunun deneysel çalışmalar yaptığı bir yer vardı girişte ücret ödeyerek girdik güzel değişik bir konserdi fakat enstrümantal ve deneysel caz çalışmalarına çok fazlada dayanılmıyor :) Grup eski video görüntülerini duvara yansıtıp oradan onun üstüne müzikler yapıyordu. Ardından Mundo Clup’a gittik başta pavyon gibi geldi çıkacakken birden gençler dolmaya başladı. Ortam neşelendi güzel bir yer oldu. Tavsiye ederim yerin altında bir yer gidin görün, iyi bir gününde giderseniz eğlenebilirsiniz. Ben fazla içkiyi kaçırdığım için, bizimkilerden ayrıldım sonra parkta uyandım gece 5.30 civarıydı.:)  Kaybolarak anca bir saatte hostele vardım ki bizimkiler daha gelememiş onlar temelli kaybolmuş :) Yağmurlu hava olduğu için üstüm başım parkta hep çamur olmuş, resmen çamurda yatmışım. Sonra duş alıp yattım. Sabah 11’de Krakow’a doğru yola çıktık. Fakat ben Krakow’da fark edecektim ki pasaportu o parkta bırakmıştım.
     


Cücelerden bazıları
Wroclaw gezmesi kolay bir yer yürüyerek her yeri çok rahat gezersiniz köşelerde ufak ufak cüceler sizi karşılayabilir dikkat edin kaçırmayın. 2. Dünya savaşında %70’i yıkılmış bir şehir sonradan Polonya’ya dahil olmuş. Polonya ucuz bir ülke sayılır. Zloti para birimi, kurlar çok değişkendir yüksek yakalarsanız affetmeyin.
Ayrıca İzmir'in kardeş kentiymiş bizde İzmirliler olarak şaşırdık ama bize bir getirisi var mı? yok :) Polonya'nın 2. büyük şehri ve gece hayatının önemli merkezlerinden biri ki zaten insanlar gece dışarıda genellikle ve gece hayatının bu kadar canlı olmasının nedeni üniversitelerin olması.


    KRAKOW





Krakow Meydan
Wroclaw'dan sonra Krakow'a geçtik öğlen varıp internetten rezervasyonu o an yaptığımız Kafka Apartı tuttuk. İçin güzeldi, fakat adreste belirtilen aparta geldiğimizde kimseyi bulamadık, bulamadığımız gibi kapıda kaldık oradan yoldan geçen birinden telefon rica ettik sağolsun bizim adımıza apartı aradı, meğerse apartın bürosu merkezde kalacak yeri dışarıdaymış, sitesinde bu yazıyormuş ama biz dikkat etmedik tabi, merkeze geri döndük bu yüzden. 
Bu arada merkezde giderken Goodfood isimli bir yere oturduk. Oradan pasaportu kayıp çin sahibi bize yardımcı oldu bir kaç yeri aradı ama pasaporttan iz yok. Kuzenle benim gece tekrar Wroclaw'a gidişimiz kesinleşti bu durumda. Artık çileli saatler başlayacaktı. Zaten öğleden sonra olduğunda yapacak fazla şey yoktu merkezi gezip lanet olası pizza ve makarnalarından (kötüydü be!) yiyip gece apartta kaldık.
       
Auswitch
İlk önce Auswitch Toplama kampına gidelim dedik ve gittik. Fakat kampa girdik 3-5 kişilik odalar ranzalar filan var kamp yerinde, "abi abartıyorlar demek ki filmlerde. O kadar da kötü değil bizim askerlik gibi ortam işte filan" diye laflar ettik. Gerçekten de Auswitch diye ana merkeze giderseniz durum böyle fakat burası torpillilerin yeriymiş sonradan öğrendik. 
       
Auswitch Birkenau
 Asıl yer 
Auswitch Birkenau diye başka bir alanmış. Gittiğimizde nelerin yaşandığını orada hissettik. Hava buz gibiydi sanki orada yaşıyormuşuz hissine kapıldık. Dehşet verici bir yerdi. Raflar şeklinde tasarlanmış ahırın bile daha geniş olduğu yatacak yerler dışında odada hiçbir şey yok ve bu yapılardan onlarca var ufka doğru uzanıyor. İçeri sadece tren giriyor ve tren yolu orada bitiyor. yani o trende sadece insanları toplayıp oraya getirmek için inşa edilmiş. Yolun sonu orası. Gaz odaları yakma odaları her şey bu alanda ve en son Naziler yenildiğinde kampın subaylarının asıldığı yer. Hepsi burada.

Kamptaki Tren yolu
Artık pasaport için geri yola çıkmanın zamanı geldi. İki kişi orada kaldı ben ve kuzen geri Wroclaw'a pasaport için döndük. Bu kısmı fazla anlatmasam da olur Wroclaw'da pasaportu aramalar, polis ifadeleri, gece arabada kalmalarla dolu bir kesit. Neyse Krakow'a ertesi sabah tekrar vardık.
    Vardığımızda aparttan ayrılma vakti geçmiş ama bizimkilerin ingilizce problemi olduğundan dolayı dertlerini anlatamamışlar ve aparttan atılmışlar. Geldiğimizde parkta valizlerle bekliyorlardı ve atılalı 4 saat filan olmuş...:)       
Wieliczka Tuz Madeni

Onları da oradan alıp Wieliczka Tuz Madenine doğru yola çıktık. Maden şehrin dışında, tavsiyem bizim gibi güzergah kullanacaklar için toplama kampı ve madene en son gitmeleri çünkü çıkışa doğru yol üstündeler. Tuz madeni için bilet alıyorsunuz ve rehber eşliğinde 300 km'lik yerden sadece yaklaşık 4 km yerini geziyorsunuz, bu da 3 saat sürüyor. Görmeden ölmemeniz gereken bir yer mutlaka gidin. 
Madendeki restorant
Ve ilginç bir not; İçeride bir tane restoran var ve dışarıdan ucuz..:) 






Madenden sonra sadece 3-4 saat geçireceğimiz ve o bile acayipliklerle dolu olan Kosice'ye doğru yola çıktık...



      KOSİCE


Korkutucu
Kafamızdaki planın tutmadığı tek yer Kosice'ydi sanırım. Nevigasyondan baktığımızda 270 km olarak gösteriyordu bu da molasız gittiğimizde en fazla 2 buçuk saat filan demekti. 
Fakat Blair cadısının çekildiği yollara benzer sis çökmüş, karanlık bir dağ yolu...iki arabanın yol vererek anca geçebileceği kadar yollar olunca yol tabiki 4 buçuk saat sürdü. Ve o kadar şanslıyız ki 4 küsür saat boyunca karşıdan hiç araba gelmedi desek yeri, o kadar ıssız bir yoldu. 
Kosice'deki en beğendiğim heykel
Neyse vardığımızda saat gece 12 civarıydı. Arabayı merkez diye düşündüğümüz bir yere park ettik gezmeye başladık. meydana çıktığımızda güzel bir konserin bitmiş kalıntılarına rastladık ama meydan da in cin top atıyor. Bomboş bir tek dükkan açık o da kebap döner :).. Oraya bir uğradık sonra barların olduğu sokağa girelim dedik, bomboş yine sanki şehir yıllar önce terk edilmiş. Bir barın önünden geçerken bir çifte rastladık barı kapatıyorlardı, onlardan nereye gidebileceğimizi öğrenmek istedik. İşte macera burada başladı..:) 
Kadın gayet içten şekilde bize anlattı acaipte sarhoştu tamam diyip giderken bırakmayıp tekrar anlattı, sonra tekrar ve tekrar çünkü ingilizcesi yetersizdi ama inatı gayet yeterli. Gaza gelip bize taksi çağırdı, o da yetmedi taksiye barı arattırdı ve açık olduklarına dair onay aldı. Kadının bu candan tavırlarından bir saat sürede anca kurtulduk. Taksiye atladık bara gittik. Burada taksiler belli bir km'ye kadar 10 £ her yere ondan kazıklanma derdiniz yok. 
İşte oradaki simsarlar..:)
Bara vardık ki ne görelim, kapalı ve bomboş yine her yer. Takside bıraktı gitti. Geldiğimizde 2-3 genç vardı getirdiğimiz taksiye binip onlar gitti biz kaldık. Neyse yürüyerek merkeze dönmeyi başardık meğerse çok yakınmış, 20 dk filan sürdü. Meydan da ne yapalım diye düşünürken bizim taksimize binen gençler geldi yanımıza, muhabbete başladık. Zaten onlar ve bizim dışımızda kimse yoktu sokaklarda, yürüyüş sırasında bile lambası yanan ev dahi görmedik. Muhabbet ederken bunlar iyi mekan bildiklerini söylediler.  Biri Türkiye'liyim diyince "Fenerbahçe Where is knife ?" diyip durdu. Ne yaşamışsa artık..:) 
Mekana vardık ama hala ortada mekana benzer bir şey yok. Biri ev gibi bir yerin kapısını çaldı. İçeriden açıp biriyle konuştuktan sonra içeri aldılar. İçeri bir girdik 4-5 kadın hepsi bize bakıyor ve hepsi yarı çıplak.:) Hani Striptiz Clup gibi bir yer mi filan diye düşünüyoruz yok değil, çünkü müzik bile yok sadece onlar ve biz. Resmen genelev burası..:) Tabi oradan başımıza bir şey gelmesinden de tırsmadık değil, birer bira söyledik içtik ve böyle bir yer istemediğimizi anlattık. Elemanlar bozuldu, meğerse beraber gidip içelim diyen elemanlar oraya getirdikleri adam başına prim alıyorlarmış. Tabi bize bunu söylemediler ama çok belliydi. 4 kişi 2 birası yudumlayıp hemen tüydük. Issızlıkta bile bizi bulan şeye bakar mısınız :) Çıkınca kuzen bir tehdit halinde pencerelerin nerede olduğunu nasıl kırıp çıkabileceğimizi bile incelemiş. Çünkü böyle mekanlar bizim burada olsa o kadar da kolay çıkamayabilirsin. Arabaya gidip tekrar yola çıktık ama acayip uykusuzduk. Tabiki gece olduğu için gezmemiz gereken  St. Elizabeth Katedrali, St. Michael Şapeli filan gezemedik siz gezin...


BUDAPEŞTE

Bu arada benim pasaport hala kayıp tabi. En son Budapeşte konsolosluğundan çıkarma kararı aldık çünkü  Polonya’da kaybettiğim için Türk konsolosluğu Polonya’da sadece Varşova’da var artık. Bende Macar polisine Budapeşte’de düşürdüğümü söylesem sanırım işi halledebilirim diye düşündüm.
            Sabah geldik Budapeşte’ye konsolosluğu bulduk. Kuzenle ben ilk önce karakoldan belge çıkarmamız lazım diye karakol aradık. Zar zor bulduk derdimizi anlattık. Bekleyin dediler. Bekle bekle bekle yok. İçeride ki amir sadece kağıda imza atacak ama atmıyor bir türlü 2 Romanyalı ve ben bekliyoruz, onlarda çaldırmışlar, sanırım 2 saate yakın bekledik, adam lütfetti imzayı attı gittik konsolosluğa. Orada gayet iyi ilgilendiler zaten bir çift dışında kimse yoktu, birden evde hissettik Türkçe kelimeler duyunca. Garip bir his. Ondan sonra aldım geçici pasaportu yola devam..:) Bizimkiler arabada yatmışlar, araba zaten olmuş çadır gibi içi eşya dolu, gelen geçen bunlara bakıyor..:) Hemen bir otel rezervasyonu yaptık, sonra başladık oteli aramaya, ama otelin yerinde yerler esiyor. Kime sorsak yok öyle bir yer diyor. Telefon açıyoruz “We go” diyor başka bir şey demiyor. Neyse parayı kesmesin diye dua ederek başka hostel rezervasyonu yaptık. 11 th Century Hostel, bizden 50 £ depozito istedi. Ulan o kadar gezdik bir sizde böyle bir şey var ne 50 £’su diyince her yer böyle gibisinden şaşkınlık ifadesi aldı. Uzatmadık verdik, ama gidişte yakana yapışırız kerata demeden de olmaz :)  Ha gitmeden de bir Türk lokantası bulup bir şeyler yedik. Yediğim en kötü türk yemekleriydi buradan oraya saygılarımı iletiyorum..:) Budapeşte’de aksilik üstüne aksilik geldi başımıza. Normal aslında son güzergahımız bitiş ona göre olmalı.:)
         
   Karakol, konsolosluk, bilinmeyen hostel filan hepsini bir sabaha sıkıştırınca ve arabayı teslim edeceğimiz son gün olduğu için, normal olarak aracı biraz geç götürdük 3 saat kadar. Ve firma bunun için bizden 160£ para istedi. İlk önce kamera filan aradık şakadır diye sonra türk usulü tartışmaya başladık. Bu taktik genelde işe yarar 20£ ile yırttık, zor durumlarda kullanın :) Sonra biraz dinlenmeye hostele döndük. Metroları çok eski ve her yeri grafiti dolu, bana göre bizimkilerin soğukluğundansa bunu tercih ederim.  Akşam Türk lokantasındaki Türk bize gezilecek eğlence yeri olarak Oktagon’u tavsiye etti. Buradan onu da anıyorum, yalan söylemiş. Biraz yorsa da bizi eğlence yerlerini bulduk. Gozsdu Udvar’a gittik, güzel kalabalık bir yerdi. Ben beğendim. Biranı alıp ister ayakta dışarıda masada içiyorsun kalabalık biraz salaş bir muhabbet yeriydi.
           
Meşhur köprülerinden biri
 Ertesi gün yine başka bir Türk lokantasını anayım buradan neden mi, anlatayım. Kahvaltı var mı diye sorduk yok ama siz Türksünüz hemşerimi aç göndermem buradan diyip bir kahvaltı tabağı yaptılar, gayet güzel. Ama menüdeki en pahalı şey 1250 Fronti iken ki bayağı sağlam menü. Bize bir tabağı 1700 Fronti’den sattı. Yemeden fiyat sorun yani ders olsun cümlemize. Ardından arabayı da verdiğimizden hep aklımızda olan bisiklet turunu burada yapmaya karar verdik. Kiralık bisikletleri gezmeye başladık. Zincirli köprüye gittik, manzarası filan güzel tavsiye ederim. Ardından içeriye bir sürü kişinin girdiğini gördüğümüz dağdan oyulmuş ufak Gellért Hill Cave kilisesine girdik. Meğerse ayin varmış, girişte ayin için 500 fronti aldılar yalnız. Girdik bizde kulaklık verdiler ingilizce çeviri için takıp girdik o zaman öğrendik ayin olduğunu. 15 dk sonra sıkılıp çıktık tabi. Yola devam…J şehri bayağı gezdik ama çok eksik yer kaldı tabi 14 gündür neredeyse uyumadan geziyoruz ve ertesi günde sabah dönüş yolu var. Matthias kilisesine de uğrayın belirteyim bunu da.








Gellért Hill Cave kilisesi ayini

Akşam güzel bir yerde yemek yiyelim diye mekan aramaya çıktık. Bu günkü planda akşam bar alkol yok yemek ve sakin uyku var. Olur mu ama bir şeyler olmak zorunda yoksa rahat edemeyiz. Yemek yemek için iyi bir restorant olan Kispiac Bisztro’ya gittik yemek söyledik bir de Gulaş çorbası getirelim mi dediler. Tamam dedik ama sadece tadımlık istedik. Kaselere az az koydular getirdiler, tatil süresince yediğim en güzel şeydi. 
Kahramanlar Meydanı
Ardından çıktık Kahramanlar Meydanına gittik. Mutlaka gidin. Yürürseniz eğer yol üstünde Opera binasını filanda görebilirsiniz. Budapeşte tarihi bize en yakın yer. Yalnız binalarını da çok iyi korumuşlar. Kahramanlar meydanında kahramanlarının heykelleri var tabiki, en büyük olanı Hıristiyanlığı resmi olarak seçen krallarının heykeli ortadaki büyük olan. Arkasında da bunun için yaşanmış önemli savaşların tasviri var. Tabiî ki bir tasvirde de Osmanlı mevcut. Osmanlı- Macaristan savaşını temsilen yapılmış.
(Şimdi biraz midenizi bulandırmayı düşünüyorum J ) Sonra arkadaşın mide bozulmaya başladı hostele dönmeye kadar verdik. Zaten saat geç olmuştu neyse vardığımızda ben hariç hepsi kusmaya filan başladı. Zehirlendik dedik ama bende bir şey yok hatta güzel yemek yemişim kendimi en iyi hissettiğim zamanlardan biri, ama bunlar nefes bile alamıyor. Dördümüzün ortak yediği tek şey gulaş çorbası. Yoksa herkes farklı bir şey yedi. Neyse en son mide de bir şey kalmayınca yatalım dediler. Yattık sabah 5 buçukta şiddetli mide ağrısıyla uyandım. Ve onlarda erken başlayan bende biraz gecikmişti. Gerçi benim kısa sürdü onlar kadar olmadım ama o vakit çorbadan zehirlendiğimize kadar verdik.
Havaalanına doğru yola çıkma vakti geldi. Fakat havaalanına kadar daha yol var ve o sürede bizim yaşayacağımız aksilikleri tahmin bile edemezsiniz. Yaparız bunu. Yaptıkta..:) Zaten zehirlenmeden bitmiş olan biz havaalanında bilet çıktıları olmadığı için ekstra kişi başı neredeyse bilet fiyatı kadar yapan bir ücret isteğine maruz kaldık. Ama yılmadık tartıştığımız araba firmasına yüzsüzlük yapıp 20£ daha verip 4 çıktı aldık. Son dakika uçağa binmeyi başardık. Uçaktayız dönüşte bitti mi? Ne aksilik olacak ki daha uçak mı düşecek.?
Yok.
Valize Budapeşte’de el koymuşlar o olacak. Kaldı valiz orada.
Yurda döndüm valiz yok.
Şimdi bitti işte. Son şakasını da yaptı.
Valiz 10 gün sonra geldi ama neyseki.
Son fotoğraf bu olsun

Kısaca başımıza gelen kötü şeyler;
-Pasaportu kaybettim
-Dolandırıldık
-3-4 kez kazıklandık
-Zehirlendik
-Valize el koyuldu
-Trafik cezası yedik
-Otopark cezası yedik
-Hostelden atıldı arkadaşlar parkta kaldılar.
-Karakola düştük.

Bu kötü şeyleri neler yaşabilirsiniz diye yazıyorum korkasınız diye değil. Yani çok şey yaşadık, başımıza çok şey geldi. Her şeye rağmen çok güzeldi. Korkmayın atılın maceraya. Orada hepsi size sinek vızıltısı gelir. Hayat macerada güzeldir. Tekrar aynılarının olacağını bilsem yine yaparım. Başka gezi de görüşmek üzere. 
İyi maceralar…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder